Ahmet Ümit'in son kitabı yolda arkadaşlar.Polisiye-Gerilim sever bir blog olarak bu haberi paylaşmamak olmazdı.
Radikal Kitabın haberine göre işte detaylar:
Ahmet Ümit’in heyecanla beklenen yeni romanı aralık ayının ilk günlerinde raflarda olacak: “Elveda Güzel Vatanım!”
Ahmet Ümit’in yeni romanı İttihat ve Terakki’nin 20 yılını ele alıyor. Bu uğurda Balkanları karış karış gezen Ümit, romanda 1889’da kuruluşundan 1906’da orduyla buluşup büyük güce dönüşmesini ve 1926’da İzmir Suikasti’yle bitişine kadar İttihat ve Terakki’nin tarihini anlatıyor. 1906-1926 arasındaki iktidar dönemini de kapsayan 20 yıla odaklanıyor. Romanın kahramanı Şehsuvar Sami, yazar olmak isteyen genç bir Osmanlı. Zamanla bir İttihat ve Terakki fedaisine dönüşen Şehsuvar Sami, böylece partinin bütün tarihi olaylarının da içinde yer alacak, tarihe tanıklık edecektir. Ahmet Ümit, anakahramanının bir yazar olmasını tercih ettiğini söylüyor: “Çünkü vicdanı olan bir insanla politik görevleri olan bir militanın çatışmasını yansıtmak istedim.” Romanın ana meselesi de bu çatışmada yatıyor, “devlet mi kutsaldır, insan mı kutsaldır?”
Peki İttihat ve Terakki’yi nasıl görüyor? Açtık sorduk, o da anlattı: “İttihat ve Terakki geç kalmış bir ulus devlet ve onu kurmaya çalışan kadroların doğurduğu, yani şartların doğurduğu bir parti. İlk başta özgürlükçüdür. Fransız Devrimi’nin üç prensibine, ‘eşitlik, özgürlük, kardeşlik’e adaleti de eklerler. Ve herkes bunları destekler, yanlarında yer alır. Ama bir yılda bu özgürlükçü hareket despotik bir harekete dönüşür. Başta Osmanlıcıdırlar sonra Panislamist olurlar sonra Pantürkist olurlar. Ve tek partiye dönüşür baskı ve cinayetlere başvurur ülkeyi de savaşa sokup kendi sonunu hazırlar. Diğer yandan politik etkileri devam eder. Cumhuriyeti kuranlar Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa ve sonraki muhalifleri Celal Bayar, Adnan Menderes... Hepsi İttiahtçıdır. Dolayıısyla İttihatçılık hâlâ devam eden bir gelenek. Sadece CHP’de aranacak bir şey değil, solcusu, sağcısı tüm siyasi kadrolara nüfuz etmiş günümüzde de devam eden bir durum. Bugünkü iktidar bile bir yanıyla İttihatçı.”
Romandan bir bölüm :
“Selanik’teki evimin balkonu zannederim çok daha genişti bu odanınkinden… Zannederim derken içim acıyor, insan doğduğu şehri, yaşadığı evi unutabilir mi? Elbette unutamaz ama detaylar siliniyor işte birer birer. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmeyle başlar… Kim söylemişti bu cümleyi hatırlamıyorum, ama doğru olduğu kesin, doğru lakin eksik. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmeyle başlar, vatanımızı kaybetmemizle neticelenir, can vermek ise sadece aciz bir finaldir. Şu anda, kabusu andıran o duygu kemiriyor içimi. Şehrimi çoktan yitirdim, sıra vatanıma geldi. Belki onu da çoktan yitirdim ama farkında değilim…
Sahi nedir ülke? Ülke değil vatan. Bir toprak parçası mı sadece, belki uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, belki kalabalık şehirler, tenha köyler… Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç silsilesi… Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedemizin mezarı, korkaklığımız ve kahramanlığımızdır vatan… Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz. Bir vakitler zihnim, kalbim bu fikirlerle doluydu. Şimdi? Şimdi bilmiyorum…
Evet, nasıl ki o koca vatan parça parça dağılarak yok olmaya yüz tuttuysa, fikirlerim, ideallerim, amaçlarım bütün bir hayatım eriyip yok oluyor. Endişelenme, henüz bedenim yerli yerinde, ne var ki ruhum epeydir can çekişiyor. Bu o kadar acı verici ki, bazen neden uzatıyorsun bu işkenceyi diyorum kendime. Bazen kendi elimle son vermek istiyorum bu hazin maceraya. Sonra vazgeçiyorum. Ölümden korktuğumdan değil, yaşamayı sevdiğimden de değil, sadece o tuhaf merak duygusu yüzünden. Ama belki de bütün bunlara gerek kalmayacak, ülkenin yeni sahipleri son verecekler yorgun bedenimde hala çarpmayı sürdüren inatçı kalbimin çırpınışlarına. Bu ihtimal kuvvetle muhtemel… Arkadaşlarımın başına gelen, zannederim benim de başıma gelecek. Ya karanlık bir köşede kafama sıkılmış bir kurşunla ya da ustaca tezgahlanmış bir mahkeme kararıyla yağlı ilmeğin ucunda can vereceğim. Hissediyorum her an, her saat, her gün çember daralıyor. O yüzden yazıyorum bu satırları sana. Buna hakkım olmadığını biliyorum, fakat inan bana, başka çarem yok.”
14 Yorumlar
Ahmet Ümit'in bütün kitaplarını okumuş büyük bir hayranı olarak sabırsızlıkla bekliyorum.
YanıtlaSilBenim de sevdiğim bir yazar.Bütün kitaplarını okumasam da çoğu kitabını okudum,bekliyoruz:)
Sil2 sene aradan sonra yeni kitap ben haberlerini alıyordum ama kışa kalmaz sonbaharda çıkar diyordum neyse bekleyeceğiz artık :)
YanıtlaSilBeklemeye alıştık nede olsa:)
Silvay beeee. :) yolda görüyom hep onu :)
YanıtlaSilNe güzel deep:)
SilBu adam tarzını değişmeli bence. Daha önce kar kokusu adlı romanını okuyayım dedim yarıda bıraktım. Kitabını tarihi/politika vs şeyler katınca hiç okuyasım gelmiyor. Polisiye dalında Osman Aysu ve Tess Gerritsen üzerine tanımam. Bu iki yazar dışında kimse bu işi layıkı ile yapamıyor bence.
YanıtlaSilKar kokusunu bilmiyorum ama Ümit'in Beyoğlu Rapsodisi,Istanbul hatırası ve Patasana adlı romanını öneririm.Ümit bence layıkıyla yapıyor.Türk polisiyesinin yükselen bayan yazarı Gonca Çiftçioğularını da tavsiye ederim.Tami Hoag var bak oda fena:)
SilAhmet Ümit in tek kitabını okudum: Beyoğlu'nun En Güzel Abisi.
YanıtlaSilPek sevmemiştim ama belli mi olur :D
Beyoğlu Rapsodisi adlı romanını tavsiye ederim:)
Silçok sevindirici bir haber. kitaplarını beğenerek okuyorum.
YanıtlaSilNe mutlu size o zaman lady:)
SilMerakla bekliyorum... ;)
YanıtlaSilBen de:)
SilDeğerli Yorumlarınız İçin Çok Teşekkürler..